1 Ekim 2011 Cumartesi

EV'Lİ'LİK SEVENE GÜZEL!


Ne güzel.
Herkes evleniyor. Birbirini gerçekten sevenler yuvalarını kuruyorlar... Bundan 2 ay evvel bizde kurduk. 

O heyecanı, o sıkıntıları, o gözyaşlarını, o korkuları, o duygu karmaşalarını, o stresleri, bütün inişli çıkışlı duyguları bir(e)bir yaşadık. Bazen anlatamadık bazen anlatmadık. 
Gelin olmak her genç kızın hayalidir. Gelin olanı herkes kıskanır. Evli olsa bile...
Misal ben yeni gelin olan arkadaşlarımı gördükçe o günüme geri dönüyorum. Gelinliğimi, düğünümü, o müthiş geceyi, dans edişlerimizi, şuursuzca göbek atışlarımızı anımsamaya çalışıyorum. Anımsamaya çalışıyorum çünkü kare kare geliyor insanın aklına. Videoyu izlediğinizde kendi düğününüze şahit oluyorsunuz. 
Allah evlenen çiftlerin üzerinde melek yaşatırmış, şeytanlardan korusun diye.

Evlilik! Ne kadar güzel şey. Ne kadar zor şey. Deli işi. Bebek işi... Evlilik! Çok şey! Herşey!
Her genç kızın derdidir 15 yaşından itibaren yuva kurmak bakmayın ''evlenmem ben, aman adam mı var, yok yok ben asla, deli miyim ben evleneyim, amaan bütün evlenenler boşanıyor hem, bana göre değil evlilik'' vs. bu lafları hepimiz hayatımızda duymuşuzdur birilerinden ya da kendimizden. Ben henüz geçen yıl ''evlilik bana göre değil  ben asla yapamam'' diyordum. Bu ve bunun gibi cümleleri kullanan her dişi muhakkak eşini aramak için gözleri felfecir okur. Yılana sarılır. Denize atlar. 

Taze gelinim ben. Ukalalık yapıp boş beleş konuşamam. Anca 2 ayı aşkın süredir neler yaşadığımı, hissettiğimi, tecrübe ettiklerimi paylaşabilirim. 

Evlendiğim ilk bir kaç gün ''kaçamak' yapıyormuşum gibi gelmişti. Balayını kafamda sürekli ''dönünce babaevine döneceğim'' düşüncesiyle savaşırken buldum kendimi. Yıllarca yaşadığın evinden 1 gecede 1 imzayla başka bir eve geçiyor olman tuhaf. Neden mi başka bir ev? Her ne kadar kendi zevkine göre, kendi isteklerine göre yerleşsen bile benim evim diyebilmek zaman alabiliyor. Ben daha yeni yeni benimseyebildim. Bakmayın siz ''evim, evim'' yazdığıma ilk zamanlar...
Tufan'dan izin alıyordum buz dolabından bişi alacakken... Onun ne kadar kızdığını buraya yazmayacağım:)
Geçiş dönemi...
550 km uzağa geldim, ondan başka kimsem yok burada. Ve artık sevgili değiliz. Evet sevgiliyiz ama değiliz.
İlk zamanlar uyuması bana çok koyuyordu, oturup ağlıyor enteresan seslerle onu uyandırmaya çalışıyordum. Mesela kumandayı bilerek yere düşürüyordum. Ya da pikeyi öyle bir çekiyordum yerinden hoplatıyordum. Ara sıra korkarsam eğer hala yapıyorum:) 
Evlenince insan alınmayacağı şeylere alınır hale geliyorum. Allah'tan ikimizde farkındayız geçiçi bu alınganlık. 
Mesela çöp dökme işi Tufan'a ait bizim evde. Eğer bana surat asıp, söylenirse ben hemen tripleniyorum. 
Elimde değil işte hemen ağlıyorum. 
Şehir değiştirmiş olmanın verdiği özgüven eksikliğini yaşıyorum.
Akşam eve döndüğünde beni öpüp hemen kuşun karşısına geçip ona sevgi göstermesi bile beni en az 3 kez ağlatmıştır mesela:)
Evlilik ve sevgilili arasındaki en büyük fark şu: Sevgiliylen her görüştüğünde gözgöze, elele, dipdibesindir. Çünkü vaktin dardır. Ve vaktin en fazla 15 saatse bunun abartısız 14 buçuk saati muhakkak temas halindesindir. Yarım saati de telefon görüşmeleri, tuvalet ihtiyacı diyelim...
Evlilikte ise 7/24 yanyanasın. Karışanın görüşenin yok. Tabiki yanyana uzanıp film izliyorsun, tabiki sevgili gibi vakit geçiriyorsun, sokakta yine elele yürüyorsun, yetmedi sarılıyorsun. Ama yeri geliyor ayrı koltuklarda pinekliyorsun. İşte bu ayrı koltuk olayı bana ilk başta ne kadar koymuştu anlatamam. Off diyorum size...
''Ama sen sevgiliyken benim dibimden ayrılmazdıııııııııııııııııııııııın, n'oldu evlenince değiştimi, ben annemiiii özlediiiiiiiiiiiiiiiiiim, sen artık beni sevmiyorsuuuun, tamam bundan sonra sakın yanıma gelme, bari burda uyuma git yatağına uyu!'' gibi salya sümük çok ağlamışlığım var bu 2aylık süre zarfında. Ağzımdan bunlar çıkarken yüreğim başka tabi...
Bende istemiyorum sürekli yapış yapış, yapışık ikiz gibi evin içinde dolanmayı. Bende istemiyorum daracık koltukta 2 kişi oturup sigara içemeden fil, dizi izlemeyi. Ama işte oluyor.
Tartışmalar çok fazla. Öncü değil ama artçı. Evlilikte doğabilecek bütün depremleri artçılar halinde atlatabiliyorsanız, büyük bir deprem size uğramaz. Konuşmak lazım yeri geldi mi susmak, susuşunla karşındakine derdini anlatmak. 

Evde en paspal, uyanmış halini gören adama yine de güzel gözükmeye çalışmak, sana hayranlıkla bakışını izlemek, hayran hayran ona bakabilmek, iğrenmemek, canı acısa canının acıması... Bunlar çok güzel.
Bir evde 1 can haline gelebilmek... 
Allah bütün genç kızlara nasip etsin.

Ama evlilik 'sevmeden' girilmemeli. Üstüne basa basa yazıyorum azıcık olsun sevginiziden şüpheniz varsa sakın ama sakın EVLENMEYİN! Sevmediğiniz adama tahammül etmeniz mümkün değil aynı evin içerisinde. 
Evlilik bir kaçış değil evlilik kapanış. Bir dünyaya 4 ayakla dalış. Sevdiğin adama ne kadar kızarsan kız, küsersen küs en fazla 1 saat sürüyor küsüşler. Fakar eğer sevmiyorsan bu 1 hafta, 1 ay derken boşanmayla sonuçlanabiliyor. ''Ama o beni seviyor'' yok öyle bir cümle! O seni seviyor diye onun anca sana olan sevgisini sevebilirsin. Peki ya senin onun kişiliğine, yüzüne, kaşına, kalbine, beynine olan sevgin? İşte bunların 1'i bile eksik olursa gitmez, yürümez! Bütününü sevmelisin eğer evleniyorsan. 

Herşey bir kenara,
Elleri ve ayakları benim gibi hiç ısınmayanlar varsa size bir sır vereyim mi; 

Gerçekten seviyorsanız,
gece uyurken artık ASLA üşümüyorsunuz.


3 yorum:

Bilge ESEN dedi ki...

hahahaaayy çok güldüm son cümlene..ben burda kaptırmışım kendimi duygusal modunda okurken bi anda bastım kahkahayı :))..çok yaşa sen..benimde ellerim ayaklarım hep soğuktu..taa kii 2007 yılına kadar :D
Yazıların sürükleyici alamıyorum kendimi..kalemine sağlık :))
banada beklerim :D

boncuk dedi ki...

bayıldım sana..artık daia takibibdesin..zevkle okudum yazdıklarını..

letafet ve her şey dedi ki...

Hahaaaaa ısınma meselesine katılıyorum...
İnşaallah ömür boyu sürer aşkınız..