13 Mayıs 2012 Pazar

SENİN ADIN ''ANNE'' (2011)


Onca yazılar yazdım, ağladım, inledim, haykırdım.
Hepsini okudun.
Ve ‘’neden bana yazmıyorsun kızım’’ diye 1 kez bile sormadın!

Fütursuzca gezdiğim, en temiz yürekte nefes alıp verirken,
hayallerden uzak, gerçek bir kadını, gerçek bir dostu,
gerçek bir anlayanı nasıl olurda anlatabilirim ben dedim hep.
Kalemimin gücü yetmez diye korktum.
Şuan yazıyorum ama biliyorum ne yazsam az kalacak sana.
Yazamayacağım...

Süt kokuyor senin yanındayken hayat bana.
Oysa hiç içemedim ben o sütü kana kana, sevemedim de.

Ama bak kelimelerim sana sarılıyor bu gece,
Biliyorum kucaklayacaksın her birini hece hece.
Vicdanımın sesisin sen benim.

Dertli yüreğimin dermanı, el açmayı bilmeyen bana el açan,
Dua etme özürlü bana dublaj yapansın.

‘’Ayağımın altına alırım seni’’ der dururdun…
Alsaydın ya keşke!
Belki yer edinebilirdim o öpülesi ayaklarının altındaki cennette.

Nerdeyim ben anne?
Neyleyim?
Kimleyim ben?
Kime ne diyeyim?
Kime gideyim ben?
Nereye göçeyim?
Senden ve babamdan başka hangi yüreğe yürek vereyim?

BUNCA SEVGİ  İÇİNDE, HANGİ AŞK ISITABİLİR ARTIK BENİM YÜREĞİMİ
SEN GİBİ, SİZ GİBİ?
HANGİ  ADAM DÜRÜST GELEBİLİR SİZİN  DOĞRULUĞUNUZUN ARDINDA?

Her yürek sizin gölgenizde yaşıyor anne!
Ve gölgeleri kendilerinden büyük oluyor nedense...
Bense...
Bense...

NEYSE...!

Yüreğime sığdıramadığım seni,
şurada birkaç satıra sığdırabileceğimi düşünme sakın.
Kelimelerime hayat verebilecek tek yürek,
İlk adımımın adı, ilk nefesimin sahibi, ilk sesimin kulağı, ilk dişimin ağzı…
Senin dokundun diye saçlarım bugün bu kadar yumuşak,
Sen okşadın diye bugün yanaklarım bu kadar pürüzsüz,
Sen sakladın diye ellerim ve ayaklarım bu kadar minik,
Sen öptün diye yüreğim bu kadar hassas,
Sen baktın diye gözlerim bugün bakılmaya doyulmaz,
Sen sevdin diye benim yüreğim bu kadar sevgiye aç…

Senin adın ANNE!

Annemin tahtı benim bahtım olabilecek mi diye sorar dururum boş kağıtlarıma…
Şimdi sana soruyorum anne...

Söz dinlemez bir çocuğum hala ben,
Ana gibi yar olmaz derler, her yar dediğim bir yara açar,
O yarayı yine asıl yar, sen sararsın.

Kanayan yaralarımı saran, öpen annem!
Daha karnında 8 aylıkken seni öldürmeye kalkışan,
Orda bile rahat duramayan,
Bok varmış gibi kendini ERKENDEN dünyaya atan ben gitsem bile sen hiç gitme.
Ben bitsem bile sen hiç bitme.

Erken kalkan erken yol alırdı hani?
Benim yollarım neden hep çıkmaza girdi?

Erken...
Erken...
Üretken ama tüketen...

Neyse...

Neyselerimin çoğalmasına takılma anne.
Kaypak insanlardan kalan, kalemime sarılan bir kelime.
En kıdemli es verme yöntemim belkide...


Sana bir sır veriyim mi anne?
Sakın ben demiştim deme!
Yaşımın başımı aştığı, babamın baba olduğu yaşa vardığım bugünlerde,
Ben çok daha iyi anlıyorum ki;,
Sen gibi, babam gibi kimse beni ölürcesine sevmiyor anne!
Biliyorum sevmeyecekte.
SEVMESİNDE…!

NEYSE...

mayıs 2011

5 Mart 2012 Pazartesi

ŞANSIMIN TOPU YOK, TOPUNUZ ŞANSIMSINIZ

Çok şanslı bir kadınım vesselam...
Kendi kendime nazar edebileceğimi bilerek üstüne basa basa yazıyorum işte şanslı olduğumu.
Kendi şansımı kendim seçtim.
Ve seçtiğim şansım bana bütün mutluluk kapılarını araladı.
Durdurak bilmeden o kapılardan içeri giriyorum. Giriyoruz...
İlk olarak dünyanın en mükemmel annesine ve babasına sahip olmak,
çocukluğum, gençliğim, şimdi de kadınlığım açısından çok büyük şans oldu benim için.
 'Anne ve babamızı seçme hakkımız yok'tu cümlesini ağzıma almayacak kadar mutlu bir çocuk oldum ben. Babasına aşık annesine hayran bir kadın olmam bunun en büyük göstergesidir sanırım.

Eşim... Gerçekten EŞİM! Kağıtta ya da gösterişte değil. Ruhumda, kalbimde, bedenimde, bütün benliğimde eşim! Geç farkedip, erken kaybetmekten çok korktuğum günüm, güneşim! Annem babamı özleyip, duygusallaşsam da arada bir, bana onların yanımda olmayışını hissettirmemeye çalışan, en ufak bir darlanmamda ''hadi annenleri görmeye gidelim' diyen bir sevgilim... Gözümün içine bakan, ben ağladığımda benimle ağlayan, bana kıyamayan delim...


Kızım... İlkim. Duru Belis'im... Aşkımızın ilk, saf, temiz meyvesi...
Allah sevdiği kuluna ilk çocuğunu kız verirmiş.
Bende yeni duydum ama kız annesi olmak ŞANSMIŞ.
Sorunsuz geliyor prensesim bize. Sıkıntı vermedi hiç annesine. 5. ayı noktaladığımız bu günlere kadar mide bulantısız, sıkıntısız geldik. Dilerim iyice ağırlaştığım, eğilip kalkmakta zorlandığım bu günlerde ilk 5 ayım gibi rahat ve huzurlu geçer.

En sevdiğim insanlarla en büyük kavgaları ederim ben.
En sevdiğim insanlara en çok kızarım ben.
En sevdiğim insanlara dilimin kemiği olmaz hiç.
Ama en sevdiğim insanlara laf söyletmem, en acısını söylerim ben!

Şanslıyım ki, sevdiklerimi sövdüğümde bana kızmıyorlar.
Sevilmekten sövdüğümü biliyorlar.
Sövüldükçe sevildiğimi anladığımı görüyorlar.

ŞANSLIYIM.
Sevilmediğimi çok çabuk anladığım, zarar gelebilecek insanları hissettiğim için çok şanslıyım.
Yediğim kazıkları, jelibonmuşcasına istediğim zaman yiyebildiğim için şanslıyım.

ÇOK Şanslıyım.
Babam gibi kocam, kızıma annem gibi anne olabileceğim için şanslıyım. 

İçimden geçenleri, dışımdan paylaşmazsam ölürüm ben.
Beni okuyan, takip eden sizler olduğu için şanslıyım.

ÖYLE TOPU FALAN YOK BENİM ŞANSIMIN.
ŞANSIM GİRİŞTEN, GELİŞMEDEN VE SONUCUMDAN...


1 Mart 2012 Perşembe

KADINA (K)ADIN NEDİR DİYE SORSANIZ...(!)


Erken değil mi?
Daha 1 hafta var oysa KADINLAR GÜNÜ'ne...
Öyle mi sahi?
Hangi kadınların günü bu?
Öyleyse okuyun!
Geçen yıl yazmış olduğum KADINLAR GÜNÜ yazımı, 
bu yıl daha ŞİDDETLE paylaşma gereği duydum hem de 1 hafta evvelinden...


Kadınım ben.
Başarılı erkeğin arkasında duranım,
Zorla evlendirilenim,
Hırpalananım.
Tarlada çalışan,
Sokaklarda doğuranım.

4 mevsim 1 yüreğimdedir.
Ben kadınım.
Nedir peki benim asıl adım?


Kadınlar günüymüş…
Pardon ama hangi kadınların günü?
Kanlı acılara gebeliği sonlanmak bilmeyen kadınların mı?
Hangimiz mutluyuz kadın olmaktan? Hangimiz(!)

Kadın sever, ilgi bekler, kıskanır, sadıktır, evine, eşine, ailesine, tüm sevdiklerine bağlıdır.
Cefakardır, vefakardır. İş kadınıdır, ev kadınıdır kimi zaman 2si 1 aradadır.
Kocasından dayak yiyen, camlarda kocasının, çocuğunun yolunu bekleyen kadındır.
Kaynanadan çeken, tecavüze uğrayan, uğruna ölebileceği evladı tarafından katledilen kadındır.
Ülke ülke gezen, bir giydiğini bir daha giymeyen, parmağında kaç yüz bin dolarlık yüzük taşıyan,
yediği önünde yemediği arkasında olan, hergün kuaföre gideni de yine kadındır.
Ne farkeder...

Kadın yüreğiyle öpen, gözleriyle konuşandır.

8 Mart kadınlar gününü 1 güne sığdırmak...
Dayak yiyen Fatma bu akşam dayak yemeyecek mi alkolik kocasından?
Çocuğunu okutmak adına hayat kadınlığı yapan Lale, gününü çocuğuyla mı geçirebilecek?
Cezaevindeki kadın mahkumlar serbest mi bırakılacak?
Kırsal kesimde hatta büyük şehirlerde bile erkek arkadaşı var diye dayak yemeyecekler mi?
Güvendiği insanlar tarafından kucaktan kucağa satılmayacaklar mı?
2 bacak arasında aranılan namusları yüzünden doğranmayacaklar mı?
Töre cinayetleri 1 gün ertelenecek mi?
Bugün çiçek alan adam yarın yine aldatmayacak mı?
Sarışınına aptal denilmeyecek mi?
Dul kalanına kötü gözle bakılmayacak mı?
Bugün ne değişecek?

Çiçek verilen/verilmeyen o ellerden kan akıyor kan!

Kadınlar kendilerini keşfedemiyorlar mahremiyeti yoğunlaştırılmış bu toplumda.
Kadın lezbiyen olduğu zaman dışlanıyor, acaba neden kendi cinsine ilgisi kayıyor düşünülüyor mu?
Hepsi mi sapkın? Hayır!
Kimine babası, kimine akrabası, kimine sevgilisi tecavüz etmiş.
Kimi satılmış.
Kimine cinsellik dünyanın en büyük ayıbı olarak anlatılmış, kimine erkekler öcü diye tanıtılmış.

Ah benim yargısız infazı kendine hak bilen milletim!
Hangi kadınların gününden bahsediyoruz, bahşettiklerinizin yanında?

Kadın biyolojik tanımının dışında tanımlanamadığı sürece adının hakkını vererek yaşayamayacak.
Şimdi pembe kimlik taşıyan ve bundan bir adım öteye geçemeyen kadınların,
sadece 1 günü nasıl kutlu olur?

Kadına (k)adın nedir diye soracak olsanız acaba cevap verebilecek mi?

Ağlayan her bebeğin tek sesi olan kadına günü değil, adı lazım!

8 Mart 2012 PERŞEMBE
Dünya kadınlarının günü, bugün bizim günümüz.
Perşembenin gelişi, dünlerden, bugünlerden kaynaklanır.
VE, 1 günlük saltanatımız anca dilde kutlanır.



Sevgilerle;

Begüm Toro BAĞCI

29 Şubat 2012 Çarşamba

ÇEKİYORUM, ÇÜNKÜ BEKLİYORUM!

En güzel günler'miş bu günler.
Bugünlerde yarınların hayalini kurarken, hele bir de bu kadar hassasken,
çok da güzel değil açıkçası bu günler.
İstiyorsun ki hemen gelsin beklediğin günler...
Ne getireceğini bilmediğin geleceğe gel diye yalvarırken buluyorum kendimi çoğu zaman.
Nedensiz gözyaşları, sebebi bariz belli olan hırçınlıklar, kendini güzel hissedememe,
kendini bir boka yaramıyor hissine kapılma, yemek yaparken bayılma hissi,
duş alırken bile nefes nefese kalma, dökülen saçlar, içe gelen fenalıklar,
giyinip terleme, soyunup üşüme,
çamaşırları makineye yerleştirirken 20 saniyede doğrulabilme eğildiğin yerden...
Yeni uyanmış olsam bile gözümden akan uyku.
Belki size göre hamileliğin en güzel en hatırlanası an'ları...
Belki bana göre de öyle olacak bir kaç ay sonra.
Ama şimdi!
Bunları yaşarken yaşadığım yorgunluk bir kenara,
uzandığım vakit düşündüğüm zaman elim kolum tutmaz hale geliyor.

Bunlar olurken, ya da olmak üzereyken karnımda minicik bir kıpırtı hissettiğim zaman geçiyor işte o yaşadıklarım, ya da yaşarken hissetmez oluyorum hiçbirini...

Nazar! Bugünlerde en çok geldiğim şey!
Kimse üzerine alınmasın sakın.
İnsanın en çok kendine nazarı değermiş.
Ki zaten öyle değil mi insan en büyük kötülüğü yine kendine yapmaz mı?
Başkasından gelen zarar bile yine insanın kendi yüzünden değil mi?

Geçsin istediğim günler hangi günlere gebe bilmiyorum ama ben güzel kızımı bir an önce kollarımın arasına sağlıkla almak istiyorum.

Yalnızım buralarda. Ama İstanbul'da dahi olsam yine yalnızlığı seçerdim.
Sakinlik huzur'muş çünkü, evlendikten sonra bunu anladım.
Tek can yakan, bazen konuşmak istediğinde yanında kimsenin olmaması.
Sağolsun canım annem bu konuda beni hiç yalnız bırakmıyor. Sürekli konuşuyoruz...

Bir söz var ya hani, eskiden hep gülerdim... Ama gerçeklik payı ne kadar da fazlaymış.
Beklenen gün gelecekse çekilen çileler kutsalmış!
Çekiyorum, çünkü en kutsal o an'ı bekliyorum!

Gerisini bana sormayın.
Çünkü gerisi zaten geride...
Yüreğim ve gözüm sadece ileride!

SEVGİLER!!!

23 Şubat 2012 Perşembe

AŞKIMIZIN İLK SAF, TEMİZ MEYVESİ KARARSIZLIKLARIMIN ZİRVESİ:)

Kararsızlıklarımın kararlarını verdim...
Doğumu nerede yapacağım, Duru kızımın ikinci adı ne olacak?
Allah'tan bir mani çıkmadığı sürece kafamda netleştirdim.

Doktorumdan vazgeçemeyeceğim ve İstanbul'da doğum yapmak, gitmek, gelmek bizi bayağı zorlayacağı ve evimden çok fazla uzak kalacağım için İzmir'de kalmaya karar verdim.
15 gün izin alabilen annemle beraber doğumdan 1 hafta 10 gün sonra İstanbul'a geleceğim Allah nasip ederse. Çok zorlu, yoğun bir süreç bizi bekliyor farkındayım ama ben doğumdan sonraki süreci burada geçiremeyeceğimi az çok tahmin edebiliyorum.Bir kadının doğumdan evvel ve hemen önce annesine çok ihtiyacı oluyormuş. Tecrübeli arkadaşlarım sağolsunlar benimle deneyimlerini paylaştılar...
Gerek temizlik olsun, gerek dertleşme, gerek nazını, kaprisini çektirmek için olsun, en rahat edebileceğin yer annenin ve kocanın yanı oluyormuş. Gözlerimi kapattığım zaman gözümün önüne gelen görüntüleri seçebiliyorum. Yeri geliyor heyecanlanıyorum, bazen korkuyorum, endişeleniyorum, sıkılıyorum, sıkılmıyorum, tuhaf tuhaf türlü türlü duygular yaşıyorum.

Bu tuhaflıkların arasında en çok da annemi özlüyorum. 
Ve gerçekten anneliği hissettiğim şu günlerde, anneme ihtiyaç duyuyorum.
Kendime bile tahammülümün olmadığı anlarda annemi yanımda hayal ediyorum.
Herkesin annesi kendine ama ben annemi sevmem bir kenara HAYRANIM ona!!!

Şimdi kızım oluyor. Biliyorum zorlu bir o kadar keyifli bir süreç bizi bekliyor.
Çatışmalar, kapışmalar, yasaklar, asilikler... Ve daha neler neler.
Üzdüğüm kadar üzülürsem, ben annem kadar güçlü olabilir miyim bilmiyorum.
Allahım annemin tahtı benim bahtım olsun diye boşuna yazmamıştım ben günün birinde...

Neyse duygusal terminatörlüğümü bir kenara koyup isme geçelim:)

Kızımın bir ismi belliydi zaten. DURU...
İkinci ismi için DENİZ diyorduk fakat ben ikisininde aynı harfle başlamasını istemediğimden, ve daha AZ kullanılmış bir isim olmasını arzu ettiğimden uzun araştırmalar sonucunda kararımı verdim.
Rüyama herhangi bir isim girmediği sürece artık değiştireceğimi pek sanmıyorum. 

İki isim yanyana geldiğinde bütün olarak o kadar güzel bir anlam taşıyor ki...

DURU BELİS BAĞCI

BELİS: Aşkın ilk meyvesi:)

Yeriz biz o saf, temiz meyveyi, Duru Belis'i :)

Aslında otursam daha neler yazarım neler...

Öperiz güzel nanaklarınızdan.

Şimdilik bu kadar:)



14 Şubat 2012 Salı

BUGÜN SEVGİLİLER GÜNÜ AMA ''HER GÜN'' SEVENLERİN GÜNÜ

Sevgililer günü...
Aslında kızmıyorum böyle günlere.
Sevgi sadece 1 güne sığmaz ama haykıramayanlar, yalnızlar,
platonikler için yapılmış bir gün gibi geliyor bana.
Çünkü nerede sevgilisi olmayan, yalnızlıktan bunalan, terk edilen insan varsa bugünü aylar öncesinden bekler. Hatta bugün yalnızsa, gelecek senenin sevgililer gününün hayalini kurmaya başlar.

Sevgililer günüyse ne olmuş anasını satayım!
İlle bugün mü hediye alınmalı sevgiliye?
Hem de dün alabileceğin fiyatın bugün x2 olacağını bile bile...

Sevgi; sevgililer gününe sığabilecek bir şey değildir.
Sevgiyi 365 güne zor sığdırırken insan 1 günde kutlanmasını beklemek ahmaklıktır.
Ama işte hepimiz ahmağız. Kutluyoruz bir şekilde...
Ayak uyduruyoruz toplumun bize dayattıklarına.

Tanışma günümüz
Kaynaşma günümüz
İlk öpüştüğümüz gün
Sözlendiğimiz gün
Evlilik yıldönümü
Yılbaşı
Sevgililer günü
İlk ayımız
2. ayımız
3. ayımız
17. ayımız
39. ayımız

Böyle uzar gider bu...

Bugünü hatırlamayan insanlar olduğunda yanımızda küplere biner, sevilmediğimizi düşünürüz.

Oysa insanlar 1 gün değil 1 ömür sevilmek ister.

Bana soracak olursanız SEVGİLİLER GÜNÜ'nde sevgilin ne yaptı senin için diye?
Size benim sevgilim beni 1 ömür sevmeye 16 Temmuz'da söz verdi.
Beni her gün bir önceki günden daha fazla seviyor.
İlle çiçek böcekse zaten benim sevgilim sevgliler gününü,
yıldönümü, ay dönümü , kıl dönümü vs beklemiyor...
Önemli olanda bu zaten.
Şimdi sevgililer günü bizim için önemsiz mi?
Evet önemsiz!
Dayatılan bu günü kutlamayacak mıyız?
Elbette kutlayacağız.
Ama bugüne özel değil, her günkü gibi, ilk günümüz gibi, son nefesimizde olacağı gibi...

Unutmadan 'her gününüz sevgililer günü tadında kutlu olsun ki, ömrünüzün sonuna kadar geçireceğiniz her an mutlu olsun''...

Hem sizin hem bizim için.


Sevgililer, sevgisizler, sevimsizler, seviyesizler, sevilenler, sevilecekler, sevişenler, sevişgenler

Hepinize bol bol SEVGİLER...


13 Şubat 2012 Pazartesi

HOŞGELİYORSUN DURU KIZIM...

KIZIM...

Evet sana artık doya doya, bağıra bağıra KIZIM diyebilirim.
Bugün doktor amcan senin %100 kız olduğunu söyledi baban
ve bana...

Dünyayla tanışmana az kaldı yavrum.
Ana rahmine düştüğün ilk andan bugüne kadar geçen süreyi bir kez daha yaşadığımızda sen Allah nasip ederse babanla benim kucağımızda olacaksın.


Ben çocukken evcilik oynardım.
En çok oynnadığım oyundu gelincilik ve annecilik...
Annecilik oynarken hep kızım olurdu benim.
Kıvırcık kara saçlı, renkli gözlü, azıcık fenalık topu, güzel, şirin, yaramaz bir bebeğin annesi olurdum.
Şimdi gerçekten anneyim.
Senin annenim...
Sen babanla bizim yemeye kıyamayacağımız meyvemizsin.
Sen bizim meleğimizsin.
Sen annen gibi prensessin...

Yaz kızı olacaksın meleğim.
Güneş bizi yakarken sen güneşten bile çok aydınlatacaksın bizi.
Gecelerimizi bile...

Seni kucağıma aldığım an en sevdiğim olacağını biliyorum.
Babanın en sevdiği olacağını biliyorum.
Çünkü sen henüz doğmadan bile bizim en sevdiğimizsin.
Nasıl bir dünyaya geldiğinin önemi yok, nasıl bir aileye geldiğinin önemi çok yavrum.
Sen seni çok sevecek, senin için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayacak deli bir anne, deli bir babaya sahipsin.
Annen gibi çok sevileceksin. Anneannen gibi anne olacağım sana.
Benim gibi üzeceksin belki sende beni.
Ama sende benim annemi sevdiğim gibi sev kızım beni...
Çünkü sevgi denen o şey var ya, o kadar güçlü bir şey ki... Tarifi yok.
Çatışırız, dalaşırız, anlaşamayız, ama sadece birbirimizin dilinden anlarız, birbirimizin ellerini tutunca cenneti anlarız...

Benim gibi herkesi sev, benim gibi yağmurları sev, benim gibi ezan sesini sev.
Benim gibi babanı sev.
Baban gibi güçlü ol, baban gibi dürüst ol, baban gibi Allah'tan kork.
Baban gibi anneni sev.

Bizi seçme hakkın yoktu ama bizi sev kızım.
Çünkü biz seni çok seviyoruz.

Hayata yenilme.
Arkadaşların çok olsun ama dostun olarak hep beni bil.
Çünkü ileride bir gün yüzleşeceğin bu durum seni çok üzer...

Her önüne gelene güvenme, sırrını verme.
Sırrını saklayabilecek tek insan ben olacağım bunu asla unutma güzel kızım.

Annemden uygulayamasam da öğrendiğim ne varsa sana öğreteceğim.

Şimdi en güvenli yerde, sıcacık bana sımsıkı sarılarak yaşıyorsun. Ama hayat böyle güvenli olmayacak...
Bu denli güvenli olmayacak bu hayatta baban ve ben seni koruyabilecek miyiz bütün kötülüklerden, ve seni kusursuz bir insan olarak yetiştirebilecek miyiz?
Şimdi düşündüklerim bunlar...

Hata yapmayan insan hatasızlığı yaşayamaz kızım. Elbette sende hatalar yapacaksın. Yanlışların olacak.
Başkaları yüzünden ya da kendi yüzünden...
Her acı, her göz yaşı, her kazık, her yanlış, seni doğruya götürecek ve hata yapmamayı ya da en aza indirmeyi öğreneceksin. Hiçbirimiz dört dörtlük insanlar değiliz. Ama dört üçlük olabiliriz...
Sen hiç ağlama meleğim.
Kimseler seni üzemesin.
Sende kimseleri üzme.

Kimseyi kıskanma annen gibi...
Ailesinin bir tanecik prensesi olan sen de benim gibi sadece babanı kıskan annenden...

Tavsiyeye ihtiyacın olursa, kimsenin tavsiyesine kulak asma.
En doğrusunu sana annen ve o tertemiz yüreğin gösterir melek yüzlüm...

Geçmişimizde sadece bir hayaldin, şimdi plan, bir kaç ay sonra gerçek olacaksın.
Gelecekte okuyacağın bu yazıyı ben geçmişte yazmış olacağım.
Belki olurum belki olmam, sıralı değildir ölümler...

Sen sadece sen ol kızım.Güçlü ol.
Masumiyetinle bütün çirkinlikleri güzelleştir annecim.


Allah korkusu olmayanlardan kork, babana aşık ol, anneni dost bil,
zaten yeter...

Seni çok ama çok seviyorum DURU DENİZ'im.



9 Şubat 2012 Perşembe

HEYECANLIYIM, YOLUN ORTALARINDAYIM:)

16+5
17. haftanın sonları...
Zaman ilk 8 haftanın aksine hızla ilerliyor. Karnım gün geçtikçe şekilleniyor. 
Tartıda hayatında 60'ı görmemiş ben bu aralar göreceğime hazırlıyorum kendimi.
Göbek o göbek. Evet hem de bebekle kaplı göbek.

Sanki çok yorulmaya başladım. Nefes alıp verirken zorlanıyorum kimi zaman.
Kalçam son günlerde çok ağrıyor. Oturup kalkarken yaşlı teyzeler gibi ''amaaaan, offf, ahhh'' diye hayıflanıyorum. 

Heyecanlıyım.
Gün içinde bebeğimizin boş odasına girip öylece oturup hayal kuruyorum.
Nasıl olacak, neye benzeyecek, sesi, gülüşü, bakışı, ilk kelimesi, ilk yürüyüşü, emekleyişi...
Allah isteyen herkese bu muhteşem duyguyu mutlaka yaşatsın inşallah.

Hani biz hiçbir şey almamıştık ya, almayacaktık ya... Bugün yalan oldu işte o...
Tufiko'yla bir bebek mağazasına girince kendimizi kaybettik.
Bir baktık Tufiko almış eline emzik, biberon, kanguru, tırnak makası, sümük temizleyici, ''bunları alıyoruz'' diyor. 
Hızını ve gazını alamayan kocam bir paket içinde 12'li renkli ve kalpli kilot takımını almış eline ''ayy bunlarıda alıyoruz' derken, satış temsilcisi bayan ''o kilotlar 8-10 yaşlar için'' deyince benim heyecanlı kocam hemen yerine koydu güzel kilotları:) 
Neyse sonuç olarak 3-5 parça bir şeyler almış olduk bebişimize.
Ve asıl önemlisi bilmediğimiz çok şey öğrendik.
Ya da fikir edindik...

Bebek odası yapmalıyım diye tutturan ben, oda almaktan vazgeçtim.
Tamamen pratik olduğuna gözlerimle inandığım park yataklardan almaya karar verdim.
Hem bütçeye, hem de bebeğe daha uygun olduğunu düşünüyorum.
Hem oyun oynayabilecek, hem uyuyabilecek.
Hem de bir ayağı İstanbul'da olan ben, bebeğimi yatağından asla ayırmamış olacağım.
Çantasının içine katlanıp istediğin yere taşıyabileceğin bir yatak.
Ve yaklaşık 2-3 yaşına kadar rahatlıkla kullanabileceğiz.

Bebek arabası konusunda çok kararsız kaldık. 
Ama Kraft'ın 3 tekerleklisi ve 4 tekerlekli bir modeli çok hoşumuza gitti. 
Benim istediğim ana kucağıyla beraber olsun...

2 çocuk annesi bir arkadaşım Maxicosi ve Maclaren'lerin kullanışlı olduğunu söylerken, 2 ay evvel doğum yapan bir arkadaşımsa Kraft'ın bebek arabasını aldığını, ana kucağına gerek olmadığını, sürekli kucağında taşıdığını, kucağından ayırmadığını ve benimde ayıramayacağımı söyledi. 
Doğum yapan arkadaşlarımın yaşadıklarını, aldıklarını benimle paylaşmaları çok hoşuma gidiyor, çünkü fikir ediniyorum.Özellikle yeni nesil annelerden bilgi almak beni daha fazla tatmin ediyor.
Çünkü devir eskisi gibi değil. Bebekler bizlerin bebekliği gibi değil. 

Sonuç olarak bebek arabasında hala kararsızım. Daha erken zaten. Fikir edinme aşamasındayız henüz:)

He doğumumu İstanbul'da yapmaya karar vermiş gibiyim. Annemin yanında daha rahat edebileceğimi düşünüyorum. 1 ayı orada geçirip ondan sonra bebişimizi alıp 3 kişilik ailemizle evimize dönmenin hayalini kuruyorum. İzmir-İstanbul arası doğum yapma kararsızlıklarımı, kararlarımı ayrıca sizlerle paylaşacağım.

Şimdilik bu kadar.
Hem sevgililer günü, hem de bir daha ne zaman gideriz kimbilir düşüncesiyle Kıbrıs yolcusuyuz.
Bize iyi yolculuklar...
Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperim. 

Bye:)



30 Ocak 2012 Pazartesi

MİNİK ANNE BÜYÜYOR:)

Şaka maka geldik 16. haftamıza...
Problemsiz gelmiş olmanın huzuruyla, şimdi deli gibi ''ne zaman hareket edecek, ne zaman tekmeleyecek'' diye hazır olda bekliyorum. Arada kanat çarpması mı desem, seyirme gibi mi desem, işte o tarz bir şeyler hissediyorum. Anlık geliyor ve geçiyor.
Heyecanlanıyorum.
Acı eşiğim çok yüksek aslında benim.
5 kez böbrek taşı düşürmüş, diş sancısının dibine vurmuş,
regli dönemlerini hastanelerde, ya da yataklarda geçirmiş biri olarak doğumu geçtim
''acaba tekmeler acıtıyor mu'' diye düşünüyorum:)
Panik, meraklı, heyecanlı bir insanım.
Doktorum her ne kadar ''internet doktorculuğundan uzak dur'' dese de ben hala hafta hafta takipteyim, görüntüleri izliyor, yorumları okuyor, diğer hamilelerin deneyimlerine göz atıyor,
kendi yaşadıklarımla kıyaslıyorum.
Hala bir don bile almadım bebeğime.
6. aya kadar almayı pek düşünmüyorum aslında...
4. aya girmiş olsak bile saçlarımı hala boyatmadım.
13.Şubat'ı bekliyorum.
Kontrolümüzden çıkar çıkmaz kendimi kuaföre atacağım ve özüme kömür karası saçlarıma geri döneceğim:)

Saçlarımı uçlarından kestirmek istiyorum, kahkül istiyorum...
Ama istemekle kalıyorum.
Batıl inanışlar kafamın içinde duvardan duvara çarpıyorlar.
Hamilelikte saçlarını kestirirsen çocuğunun ömrü kısa olurmuş muş muş...
İnsanın inanası gelmiyor böyle hurafelere ama işte herkes aynı şeyi söyleyince miden bulanıyor,
''aman be 5 ay daha kestirmem'' diyorsun. Öyleyse bırakalım uzasın, kırpık kırpık...
Hem ne olacak, çocuğumdan önemli mi kafamdaki kıl yumağı...!

He bir de kendi evimde bile bir şey yemekten korkar oldum. Birinin evinde ev sahibine sormadan bir şey yiyip bir yerine sürersen bebeğinde o yediğin şeyin lekesi olurmuş. Anneme bile ''anne bak mandalina yedim, anne bak kahvaltı yaptım, anne bak hıyar yiyorum vs. diye haber veriyorum. İyice psikopatlaştım.
Sakınan göze çöp batar be kardeşim! Bu kadar ince düşünmemek gerek ama işte insanoğlu, annelik duygusu, ilk olmanın verdiği korkusu! Görmemişin çocuğu olmuş tutmuş şeyini koparmış misali yaşıyoruz işte:)

Bu arada taşındık, yerleştik, bittik...
Bir daha taşınırsam kafamı kessinler ama!
Anca Allah nasip ederse kendi evimize çıkarım.
Bir daha tövbe. Vallahi tövbe!

Şimdi artık sevgilimi, bebeğimi ve kendimi düşünmek istiyorum.
Önümüzdeki 5 ayı mutlu mutlu geçirmek, bebişimin gerilmesini, üzülmesini, engellemek istiyorum.

''Kızımız olacaktı gittin küçüğüm'' derken ''geldim, kızımız oluyor büyüğüm'' diyorum:)
Canım kocam, canım yavrum!
İkinizide çok öyle çok seviyorum ki...
Tarifi zor...
Ama ben tarif edemesem de siz bunu çok iyi biliyorsunuz!!!


Şimdi ben kocamın kalbini çaldım ya ondan habersiz, elimi kalbime sürdüm,acaba kızımında kocaman bir kalbi olur mu???



15 Ocak 2012 Pazar

KRALİÇE OLUYORUM SANIRIM:)

Şimdi ben kız annesi mi olacağım?

Anlatamadım. Paylaşamadım.
Vaktim pek olmadı.
Doktordan çıktığımız gibi Yalova'ya doğru yol aldık.

Şimdi evimizdeyiz...

12+5'te doktor randevumuza gittik, 15 dakika rötarlı olarak bizi odasına aldı.
Kiloma baktı ilk olarak.
4. ayda 2 kilo almışım sadece. İyisin dedi...
Tabi benim aklım ense kalınlığında ve cinsiyetinde...
Konuşuyor da konuşuyor...
İçimden ay bi sussa da bizi içeri alsa artık diyorum...
O sıra telefonun çantamda titreyip duruyor. Arayan arayana...

Odaya geçtik, uzandık yatağa...
Kalbim güp güp güp atıyor, yutkunamıyorum.
Doktor oturdu ve başladı o buz gibi aleti karnımda gezdirmeye.
Sağ tarafa doğru bastırdı.
Evet ben sağ tarafımda hissediyordum varlığını, yanılmadım.
Allahım en son gördüğümüzde fasülye olan bebeğimiz resmen küçük bir insan modeline dönmüş.
Kolları, bacakları, parmakları, gözleri, ağzı burnu, kafası...
7 cm olmuş bizim küçük sıpamız.
Ense kalınlığına baktı şükürler olsun normal olduğunu söyledi, derin bir nefes alıyordum ki,
yanında bulunan asistanına sence ne diye sordu.
Ben o sırada ''aaa pipiyi gördüm ben '' diye bağırırken güldü ve asistan ''kız'' dedi. Diktim kafamı kalbim gümlemeye devam etti.
Doktorum '' evet kız, duruşu, pozisyonu itibariyle kız gibi gözüküyor''
Tufan '' Yüzde kaç?''
Doktor:: Yüzde veremem ama tahminlerimde yanıldığım hiç görülmemiştir.
Fakat %100 olarak 13 Şubat'ta söyleyeceğim'' dedi.


Şimdi biz Duru dedik bir kere...
Kızım demeye başladık sevinçle.

Ama kendi haftasından 2 gün ileride kız gözüken bebeğim için 1 ay sonra ya ''erkek'' derse:)
Komik olur:)
Ondan henüz pek bir şey almayı düşünmüyorum.
Türlü hikayeler dinliyorum.
Değişebiliyormuş.
Ama bizim doktorumuz için ''yanılmaz'' diyorlar.
Kendine güvenli.

Ama ya 'ben pipiyi gördüm'' diye bağırdığım için kız dediyse?
Hani erkek deyip kız çıkanlar çok oluyormuş ya o yüzden kız dediyse?

Erkek olsun kız olsun bizim olsun, ama insan alıştırıyor kendini.

Şimdilik Duru Deniz kızımızla gayet mutluyuz.
Onun için hayaller kurup, planlar yapıyoruz.
Genç kızlığını bile hayal ettik biz:)

Sağlıklı olsun benim minik kızım...
Güzel kızım.
Prenses kızım.

Beni kraliçeliğe transfer ettiren kızım:)








12 Ocak 2012 Perşembe

BENİM MİNİK YAVRUM!

Bugün yazmazsam ölürdüm.
Dünden beri cinsiyet tahminleri alıyorum, ailemden, arkadaşlarımdan...
%70'i kız %30'u erkek diyor.
Bense yine çekimser kalıyorum.
Tahminlere göre çoğunluk kız diyorsa erkek olacak diyorum.
Düşündükçe heyecanlanıyorum.
Cinsiyetini gösterir ya da göstermez bilemiyorum.
13. haftamızdayız. Ve yarın en önemlisi 2'li testimize giriyoruz.
Yavrum anasının karnında ilk sınavını verecek.
Ense kalınlığı ölçülecek. El ve ayaklarına bakılacak, parmakları sayılacak.
O kadar heyecanlı ve o kadar meraklıyım ki başka bir şey düşünemiyorum.
İster kız olsun ister erkek olsun farketmez ama lütfen lütfen lütfen sağlıklı olsun.

Sesimi duyacak biliyorum... Miniminiciğime sesleniyorum...

Önümüzdeki ömrün en vazgeçilmezi!

Yavrum benim.
Senin annen, anne karnında rahat durmayan, annesinin plesentasını yırtan,
8. ayda kanamalarla doğmak zorunda kalan, öleceği beklenen bir bebekti.
Sen bana bezeme yavrum. İstikrarlı ol, sağlıklı ol. Kilo al. İyi beslen.
Dünyadaki en güvenli yerin tadını son ana kadar çıkar. Sabırsız olma.
Senin yerine ben sabırsız olurum annem...
Henüz cinsiyetini bilmiyoruz. Herkes tahminlerde bulunuyor.
Eminim sen bizi duyuyor, hissediyorsun. Ve ilk gülücüklerini atmaya başlıyorsun.
Hep gül bebeğim sen, hiç ağlama.
Sen ne olursan ol, benim ve babanın her şeyi olacaksın.
Seni o kadar çok seviyoruz ki, bunu şimdiden hissettiğini biliyoruz.
Sesini dinlemeye çalışıyoruz.
Şuan rahat rahat dolanıyorsun, tekme atıyorsun ama bize daha duyuramıyorsun.
Ama babanla ben onunda yolunu bulduk, sen bize sesini duyurana kadar steteskopla seni dinliyoruz.
Canım benim.
Senin yaşadığını bilmek, seni hissedebilmek,
karnımın yavaş yavaş büyümesi beni nasıl heyecanlandırıyor bir bilsen...

Baban ilk varolduğunu duyduğundan beri, her sabah işe giderken seni öperek gidiyor.
Sende her sabah babanı öperek işine yollayacak, okuluna gideceksin...

Doktorumuzun bize alıştırdığı gibi yaşamaya çalışıyorum.
Bize bir sonraki randevumuza kadar olan zamanı anlattığından,
bende hiç ötesini düşünmemeye çalışıyorum. Hafta hafta inceliyorum seni, öteye gitmiyorum.
Merak etmiyor muyum sanıyorsun, sesin nasıl olacak, yüzün kime benzeyecek, ellerin, ayakların annen gibi küçük mü olacak? Ama düşünmemeye çalışıyorum.

Bizi sakın üzme bebeğim olur mu?
Sağlıklı ol. Rahat ol.
Seni çok seven ve her şeyden çok sevecek olan annen ve baban seni sabırsız bir sabırla bekliyorlar.
Yarın o güzel ellerinle bize el salla meleğim olmaz mı?
Bizde babanla sana kocaman öpücük veririz.
Annen çok duygusal, ara sıra ağlar, tamam çok ağlar:)
Ama sen etkilenme olur mu? Sen, ben ağlarken bile gül. Çünkü ben mutluluktan ağlıyorum.
Bazen sana oğlum, bazen sana kızım diyorum...
Ama inan yapılan tahminlerden dolayı annen olarak %50'de kalıyorum.
Hissedemiyorum cinsiyetini... Kırılma bana.
Babanla bizi fazla merakta bırakma.

Sen benim yıllardır istediğim, hep hayalini kurduğum miniminicik bebeğimsin.
Allahın bize mucizesi, en güzel hediyesisin.
Babanla ben senin hayırlı, iyi, sağlıklı bir evlat olabilmen için elimizden gelenin fazlasını yapacağız,
bundan hiç şüphen olmasın kuzum.

Yavrum! Güzel bebeğim.
Yarın doktorumuzun bize güzel haberler vermesi dileğimle satırlarıma son veriyorum.
Sen ne olursan ol bizim evladımızsın. BUNU ASLA UNUTMA.

4 aydır hayatta hiçbir şeyi sevmediği kadar seni seven annen,
güzel haberlerinden başka hiçbir şey duymak istemiyor.
Üzme anneni.
Hee bir de göster kukuşunu ya da pipişini:)


Seni çok seviyorum miniminiciğim:)