24 Ağustos 2011 Çarşamba

Mutluluğun Çekirdeğidir Hüzün

Bazen.
Bazen işte.
İşte bazen.
Konuşamazsın.
Konuşacak birşeyin yoktur belkide.
Ya da vardır ama unutursun tam konuşmak istediğinde.
Kimse kırılmasın istersin kendini ifade ettiğinde.
Kırarlar.
Farkına var(a)mazlar.
Bir anda tuzla buz olur herşey.
Ya da sen buz olursun diğer şeylerse tuz.

Sahi küçükken tuz&buz diye bir oyun vardı değil mi?

Bir sigara daha.
Karanlık.
Korkaklık.
Utangaçlık.

Çok sıcak.

Panjurları iniyor evlerin.
Uyuyorlar.
Uyuyacaklar.

Hüznü vardır her mutluluğun.

Doğmayacak sıkıntılara sancılanırsın.
Gecenin güneşe uzak kalmış salıncağındasındır.
Çocuk değilsindir.
Hızlı sallanamazsın.

Boş birsürü hece içinde hoş bir gece.(!)

Hep aynı saatte havlayan köpekler, sanırım onlarda fazlasıyla bendenler.
İnsanın hayvan olanı değil, hayvanın insan olanı makbul derler.
Oysa keşke biraz hayvan olabilsek.
Hayvanlar gibi düşünebilsek.

Bak duyuyor musun havuzun sesini?
Ya da çalan şarkıyı?

Ölümler, doğumlar, ayrılıklar, kavuşmalar...

Neyse uzamasın, yarın temizlik var.






23 Ağustos 2011 Salı

En Çok Okunan Kitap Biziz Sevgilim!

'Ne güzelmişsin sen' dediğin gün, dün gibi gözlerimin önünde şimdi...
Arabada arkanı dönüp sigaramı yakmak istemen ve benim senin elini ittirmem.
Tanımadığım bir adamın arabasında oluşum, içten içe korkuşum,
sürekli gülen, durmadan konuşan, arkasına dönüp dönüp yüzüme bakan.
Biraz artist biraz ukala biraz biraz...
Gidip oturduğumuz yerde değişen birazlar.
Biraz sevimli, aslında biraz yakışıklı, aslında biraz bana göre gibi,
aslında ne bileyim ben aslında...

Hayatım zor o zamanlarki aklıma göre.
Tam bir ergenlikten çıkış, erişkinliğe geçiş dönemindeyim.
Evlilik hayalleri kuruyorum ama nasıl olur bilemiyorum.

Başladık işte.
Sabahın 6'sında o kapıya gelişinle başladı.

Kafam doluydu ama sana hissettiklerim değişikti.
Yaşadık.

Ve birbirimizi çoook yaşlandırdık.
Ben büyürken sen küçüldün.
Sen büyürken ben küçüldüm.

Cahildim.
Hayattan beklentim nedir bilmedim.

Göreme(z)dim alnımın yazısını.

Ama ben seni sevdim.
Yüreğini, bana kalbinle bakışını sevdim.
Deliliğini sevdim.
Muzur oluşunu ama ADAM oluşunu sevdim.

Bir sabaha karşı canım çekti diye, sana getir demeden,
Çekmeköy'den kalkıp Mecidiyeköy'e patates kızartması getirişini sevdim.

Çevremde adam gibi adam hiç olmadığından taşıyamadım seni.

Korktum.
Kaçtım.
Yalanlar kattım.
Çorba yaptım.
Anlamadım.
Anlatamadım.
Kaldıramadım.

Başımı aldım uzaklaştım.
Gezdim, dolaştım, içime kapandım,
Çok ağladım gülen yüzlere...
Çok yandım ittikleri denizlerde.

Hatalar yaptım.
Pişmanlıklarım da oldu benim.

Ama seni hiç unutmadım.
İyi ya da kötü,
ayrıldığımızdan tekrar buluştuğumuz güne kadar izlemeye çalıştım seni.

Bilirsin hikaye yazmayı severim ben.
Senin hakkında,
senin bulunmadığın çok yerde bir hikayem vardı benim,
gerçek hayata taşıyamadığım.

Adam olmayan onlarca insanın arasında 'adam'ımı özlediğimi,
adamımı bulmam gerektiğini anladım.

Ve buldum.
Evlenmediğini belki de evlen(e)meyeceğini biliyordum.

Herkesi sevebilirsin ama herkese aynı davranamazsın.
Ben bunu seninle yaşadım.
Ben sana davrandığım gibi,
senin yanında olduğum gibi kimsenin yanında ol(a)madım.

Sen başkaydın.

Hikayelerimin kötü adamıydın.
Ama iyi ya da kötü ismini anmadan uyumadığımdın.

Tufan.
Bu ismi söylediğim kadar kendi ismimi söylememişimdir.

Belliydi.
Biz birbirimizin kaderiydik.
Çok işaretlendirildik.

Ama ben deliydim ama sen deliydin.

İyi ki ayrılmışız.
İyi ki uzak kalmışız.
İyi ki seni bulmuşum, iyi ki senin olmuşum.

Şimdi hayatımızın en güzel serüvenini yaşıyoruz.
Hergün bir kez daha aşık oluyoruz.

Her akşam o kapıyı çalmanı nasıl beklediğimi, eve nasıl koşarak geldiğini bir biz biliriz bir yaradanımız...

Allahım seni başımdan eksik etmesin, bizi yalnız sakın öldürmesin.

Sensiz bir hayat düşünemiyorum.

Roman olduk farkında mısın?
Kötü karakterlerin yer almadığı sadece 2 kişilik 1 roman.

Biz seninle gönüllerden uzak, gözlerden uzak tek 1 gönül olduk.


Yanımdasın ve öyle güzel uyuyorsun ki...

Melek diyorki; Öp öp öp uyandır, uyanmazsa kızdır, kesin uyanır :)
Hep şeytan demez ya insana birşeyler.

Kim ne derse desin de ben sana ne desem az kalıyor.
Mesala ''Seni Çok Seviyorum''!







22 Ağustos 2011 Pazartesi

Muasır yaşamın en güzel kahve keyfi...


Hüzünbaz geçmişimi teleskopla dönüp bakmak istesem, 
göremeyeceğim kadar uzakta bıraktı kahvelerin...
Bütün geçmişim silindi gelişinle. 
Kahvelendim.

Rengimi değiştirdi rengin, 
ayaklarımın dibine kök salan bütün morlar bile kahvelendi.

Kahven doldurdu yüreğimin susuz kalan cezvesini.

Umutsuzluğuma umut, korkularıma cesaret aşıladın.
Kör gözlerime, göz, dilini yutmuş bir yüreğe dil verdin.
Yaprakların sararıp dökülmeye başladığı bu mevsimde, 
dökülmeye başladı kahvelerin sonsuz mavilerime.

Baksana; imlaları bile düzeldi cümlelerimin. 
Hakettin!

Özlemim yakınım, en yakınım kahvem oldu.  
Mavi-kahve bir cümle olduk, bol vigüllü ama noktası noksan.

Paragraflarım hala ıslak bu kez mutluluktan, mutsuzluktan ırak.
Yazılarımın fiilini değiştiren adam, kahve keyfi kattın kağıtlarıma.
Yüreğimin kalıcı misafiri oldun sen...

Sualsizce aldığım bu kapının içinde kilitlisin artık. 

 

 

Şiir Gözlü Adam


Son doğan ve bundan sonra her doğacak olan bebek,
son nefesini verene kadar okutacağım kendimi. 
Dünyanın öbür ucuna da gitsem yazacağım. 
Manalı ya da manasız! Ne fark eder. 
Bir adım kalacak gerimde bir de yazdıklarım. 


Tipik hayaller kuranlardan farklı bir tipim ben. Tipsizim ve dipsizim.

 Keşkelerime bağdaş kurduğum yerden kalkıp, 
bütün çocuk ruhumla affediyorum beni üzenleri teker teker tam da şuanda…

Ben bana yetişmiş olmanın huzurundayım bugünlerde.   
Olduğum yer olmam gereken yer artık. 
Sevdiklerim ve mecburiyetlerim diye ayırmayacağım hayatımı. 
Mecburiyetim ‘biz’ olacak sadece kapımın eşiğinde. 
Ve gelecek olan ama şimdilerde bilinmez olan 'o ’…


Emekleyerek geçtiğim her aşkta, 
yarınları düşleyerek yürümeyi öğrendim ben te(r)k başıma… 
Kopan onca sayfalarımdan sonra, 
şimdilerde her gün bir yenisini ekliyorum yarınlarıma.


Eskidiğin yerde ihanet kaçınılmazdır. 
Eskimemek için sevmek gerek.  

Mavinin her tonu olan aşk denizimde, ayağı yere değmediği yerlerde yüzen, 
yüzüne kurban olabileceğim bir yüz var şuan göz kapaklarımın altında, 
kirpiklerimin her gece seviştiği...

Geçtiğim her kapıda bir şiir bitirdim ben.
Şimdiyse bitmek bilmeyen şiirler yazıyorum.
Şiir Gözlü Adam!


Sen yazdırıyorsun şiir gözlü adam!
Kocam...









 

14 Ağustos 2011 Pazar

2. Kalbim Facebook...

Facebook'la istediğim heryerdeyim...
Mesela ben şimdi bütün duygularımı yazıyorum ya, kiminin çok hoşuna gidiyor,
kimi eleştiriyor, kimi yapmak isteyip yapamıyor, kimi rahatsız oluyor vs vs.

Anlıyorsun aslında kimin ne hissettiğini.

Kimse okumasa bile yazarım ben. Arkadaş listemde, ailem ve kocam olsun bana yeter.
Yazmak bir rahatlama biçimidir.
Yazmak başka birşeydir.
Çok eski bir arkadaşım az evvel Facebook'un 3. elim gibi olduğundan bahsetti.
Çok güzel bir konuya değindi...

Evet çağımızın kimine göre en büyük kabusu, kimine göre en güzel iletişim aracı,
kimine göre paylaşım sitesi, kimine göre kız&erkek (t)avlama merkezi,
kimine göre birşey, kimine göre de başka birşey...
Çoğu insanın hayatının merkezi...
Bana göre mi?
Bana göre herşey.
Facebook benim için evlenene kadar paylaşım sitesiyken,
evlendikten sonra kalbim oldu.
Çünkü orda yazdıklarımı okurken sesimi duyan insanlar var,
çünkü orda yazarken seslerini duyduğum, ellerini tuttuğum,
sarıp sarmaladığım insanlar var.
Çünkü orda beni merak eden insanlar var.
çünkü orda benim duygularımı, hissettiklerimi gerçekten anlayanlar var.
Çünkü orada yazdıklarımı biriktirip, kitap çıkarmayı düşündüğüm bir hayalim var..
En önemlisi neler yaşadığımı bilmesini istediğim insanlar var,
çünkü orda ANNEM var...

Bokunu da çıkartırım bokunu da yerim FACEBOOK'un...








Baba Evi Unutulmaz Koca Evi Bırakılmaz

Güzel...
Baba evindeki hayatımla kıyaslamak istemiyorum.
Ama özel ama çok güzel...
Evlilik korkutmasın kimseyi.
Sorumluluğun artıyor evet, tek kişilik değil 2 kişilik düşünüyorsun artık evet,
e zaten 2 kişilik yaşamak için onca sevgili değiştirmiyor musunuz?

Mutluyum...
Sorun yaşamıyor muyum sanıyorsunuz? Elbette yaşıyorum, yaşıyoruz.
Birimiz yıllardır tek yaşayan diğeri baba evinde mutfağa yemek yemeden yemeğe giren  farklı ama duyguları aynı 2 insanız. Henüz birbirimizi aynı çatı altında tanıma aşamasındayız. Fakat ben çok doğru bir seçim yaptığım için kendimi inanılmaz şanslı hissediyorum. Kocam, babam gibi, kocam anam gibi. Bana onların yakınımda olmadığını hiç hissettirmiyor. Bütün ihtiyaçlarımı, bütün isteklerimi ben düşünmeden evvel düşünüyor. Arada uyuduğu zaman kızıyorum ona ama çok yoruluyor ve sonra kıyamıyorum...

Tartışıyoruz...
Mesela borcamı alıp içine çekirdek çöplerini atmaya başladığını gördüğünde deliriyorum. Uyurken ufacık bir sese zıplayarak kalktığında aklım çıkacak gibi oluyor ve onu boğmak isteyebiliyorum o an... Çorapları ve üzerinden çıkardıklarını yerde gördüğümde annemin sinirinde ne kadar haklı olduğunu anımsıyorum ve sesi kulaklarımda çınlıyor. Bende bağırıyorum... Söğüş severmiş efenim ben büyük kesiyormuşum domatesleri. Çok kola, gazoz içiyor midesine zarar vermesinden korkuyor yine sinirleniyorum. Didişiyoruz. Küsüyoruz. Ama çabuk barışıyoruz.

Sanırım biz hala flört ediyoruz. Birbirimize notlar yazıyoruz. Sürprizler yapıyoruz.
Beraber temizlik yapıp, beraber yemekler hazırlıyoruz.

Ben bazen ağlıyorum. O bana kızıyor. Ağlamamı hiç istemiyor.
Ben bazen kahkahalar atıyorum. O da benimle gülüyor. Hep gülelim istiyor.

Baba evimi değil de babamı ve annemi özlüyorum. Ev yine ev, yine prensesim, yine el üstndeyim.
Yine düşünülüyorum...
Tek bir farkla; BEN ARTIK KLOZETLERİN İÇİNİ BİLE TEMİZLİYOR, KÜVETİN İÇİNDEKİ SAÇLARI TOPLUYORUM:)

NOT: Anneme düşman değildim ama onca sene rahatlığımdan ve üşengeçliğimden bi işe el sürmediğime pişmanım...

SIKIYSA ŞİMDİ ÜŞENEYİM, BOLSA ŞİMDİ RAHAT EDEYİM:)

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Ben Evlenmişim be...

27 gün olmuş...
Ben gelin olalı,
Kınalarım henüz çıkmış ellerimden.
Ben yeni şehrime geleli 27 gün olmuş.
Ben ailemi özlemeye başlayalı 27 gün olmuş.
Ben kocama kocam diyeli 27 gün olmuş.
Ev işleriyle tanışalı 27 gün olmuş.

Ben evlenmişim be...
Yaşım kadar günü geride bırakmışız.
Dün gibi 120'den geri saydığımız günler.
Ne çabuk geçiyoruz zamanın üzerinden, zamanın geçmesinden ziyade...

Evleniyoruz, mutluyuz, evlendik daha mutluyuz.

Şimdi,

Evlilik nasıl gidiyor diye soruyor herkes. Korkuyor kimi, kimi istemem yan cebime koy'da, kimi aradığını bulamıyor, kimi özgürlüğünden ödün vermek istemiyor ya da onun altına sığınıyor, kimi evlenmiş mutsuz, kimi boşanmış...

Bundan nasılsınız demek yerine ''evlilik nasıl gidiyor'' diye soruyorlar.

Evlilik iyi gidiyor , büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, yaşıtların yanaklarından öpüyor.

Begüm Bağcı