9 Eylül 2013 Pazartesi

Han Ve Ham!

İçimde biriken öyle çok hikaye var...
Birini yazmaya kalksam, diğeri hemen sızıveriyor. Ötekini yazmaya kalksam eksik kalıyor.
Bu yüzden ben hikaye yazmıyorum artık.
Yazamadıklarım kadar yaşıyorum. Ya da yaşadığımı sanıyorum.
Karanlıkta dağılmayı hanginiz sevmiyorsunuz?
 
En güzeli nedir bilir misiniz?
Kendi kıyınızda, dalgalarla boğuşmak...
Düşlere düşmek. Ya da kalkmak. Veya düşüp kalkmak.
Yazıp yazıp silen, yazamayan, yazmaktan habersiz, kalemsiz ve kitapsızlara inat,
 kendi kıyında boğuşurken boğulmak. Kim bilir? Kimse.
Sahi o kimse kim?
Eli kalem tutan herkese bir kulp takanlar mesela.
İlham geldi dediğinde ''İlhan mı, hımmm o da kimmiş, baksana karıya ilhan gelmiş'' kafasında yaşayanlar...
Okumak istemeyenler şimdiden kapatabilir demek isterdim de, saçma bulanlar, hatta bok atanların daha çok okuduğunu biliyorum.
İşte bu yüzden, beni sevenler için değil, sevmeyenler için yazıyorum daha çok.
Herkes gibi. Ya da ben gibi.
Keşke yazdığım cümleleri 2 kere okuyor olsam.
Düşünerek konuşmayan benden, düşünerek yazmam beklenemez.
 
Hayatı hiç uçağa benzettiğiniz oldu mu? Benim oldu. Ne alaka diyenleri duyar gibiyim.
Bana göre öyle. O kadar.
Urfa'nın etrafı dumanlı mı, o odalar soğuk mu bilmem ama Eylül'de geldim ben.
Hem dünyaya hem yazılarıma.
 
Sevmeyerek didikleyeceklere duyurulur: Kitapsızlar! Bir ben mi kaldım okuyacağınız?
Bundan sonra size çok malzeme çıkacak.
İlHAM geldi. Hani o sizin İlHAN sandığınız...
 
Ham ve Han! 
 
Hadi oradan!
Döndüm işte.
Yazıyorum. Öyleyse yaşıyorum.
 

Hiç yorum yok: